27 Mart 2020 Cuma

Bebekle tatile çıkarken dikkat edilmesi gereken şeyler neler?

Bebeğinizle yapacağınız tatilde her zamankinden daha tedbirli olmanız gerek. İşte tatiliniz sırasında dikkat etmeniz gerekenler...



Bebeğinizle yapacağınız tatilde her zamankinden daha tedbirli olmanız gerek. İşte tatiliniz sırasında dikkat etmeniz gerekenler...
Hisar Intercontinental Hospital Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Yunus Nas'a bebekle tatile giderken dikkat edilmesi gerekenleri anlattı.
 
1- Bebeğiniz ve kendiniz için hayatınızı kolaylaştıracak her malzeme (puset, ıslak mendil, alt açma minderi, bebek bezi, plastik ya da tek kullanımlık önlük, kaşık, plastik tabak, bardak, kitap, yeni oyuncaklar vb) yanınızda bulunsun.
 
2- Çocuğunuzun tatile daha rahat uyum sağlayabilmesi için onun günlük programına olabildiğince yakın davranmaya çalışın.
 
3- Bebeğinizin beslenmesi yanında yeterli sıvı aldığından emin olun.
 
4- Tatile gitmeden önce gideceğiniz yer ve süre ile ilgili bilgileri doktorunuza bilgi vererek, bebeğinizin aşı ve takip durumu için takvim belirleyin.
 
5- Gideceğiniz tatil bölgesinin hava durumunu göz önünde bulundurarak uygun kıyafetler alın.
 
6- Doktorunuzun önerisi ile her zaman kullandığınız ateş düşürücü şurup, fitil, burun damlası gibi ilaçları, termometre, yara bandı, pişik kremi, diş çıkarıyorsa diş jeli, antiseptik jeller ve kremler, antibakteriyel jeller, suya gerek olmadan kullanılan el temizleyicileri, tırnak makası, törpü, güneş kremi ve sivrisinek kovucu kremler ve tabletleri yanınızda bulundurun.
 
7- Bir yaşından küçük bebekler değişimi sevmez. Gıdaları siz hazırlamaya çalışın.
 
8- İçme suyunuza dikkat edin, bebeğiniz için uygun olup olmadığını denetleyin.
 
9- Bebeğinizin gıdalarını bekletmeyin, bekleyen gıdaları yedirmeyin.
 
10- Süt ve süt ürünlerine; özellikle dondurmaya çok dikkat edin.
 
11- Eğer uzun süreli araba yolculuğu yapacaksanız araç tutmasına karşı ilaçlarınız yanınızda olsun.
 
12- Araba koltuğuna oyuncaklar asın, dikkatini dağıtabilecek malzemeler bulundurun.
 
13- Sık sık mola verin.
 
14- Bebeğinizi yolculuğu daha rahat geçirmesi için sık sık emzirin.
 
15- Yolculuk boyunca güneşten korunması için pencerelerinize güneşlik takın.
 
16- Arabanızın havasını taze tutmaya çalışın. Klima kullanırken direkt soğuk havaya maruz kalmayın.
 
17- Uçakla yolculuk yapacaksanız basınçtan olumsuz etkilenmemesi için bebeğinizin yeteri kadar su içtiğinden emin olun, uçağın kalkış ve inişinde çiğnemesi için bir şeyler verin veya mümkünse emzirin.
 
18- Sıcak havalarda gıda zehirlenmesi riski fazla olduğundan, güvenlik ve hijyene çok daha fazla dikkat edin.
 

 
Uygulanması gereken diğer maddeler:
19- Tatil köyü veya yazlık gibi yerlere gitmenizde fayda var. Çocuğunuz evinde gibi hissedeceği için daha rahat bir tatil geçirebilirsiniz.
 
20- Yurt içi uçak yolculuklarındaysa kalkış ve inişlerde emzirmek veya sıvı içirmek basınç farkından doğan kulak ağrılarını en aza indirgeyecektir.
 
21- İlk önce odanın güvenliğini gözden geçirin. Evden priz kapağı götürmek akıllıca olacaktır.
 
22- Havuzda veya denizde çocuğunuza daha dikkat etmeniz gerek hele ki suyla yeni tanışıyorsa.
 
23- Bebeğinize sık sık cilt nemlendiricisi uygulamayı unutmayın.
 
24- Acil durumlar için ilk yardım çantanızı yanınızda taşımanızda fayda var.
 
25- Bebeğiniz havuz, deniz gibi su kenarına kolay erişemeyeceği bir oda gayet uygun bir seçenektir. 
 
26- Çevrenizdeki market ve medikal olanakların yeterli olmasına dikkat edin.
 




b89fb25435b64f3baedb713f44f9e907

Tatlı krizine acil ve sağlıklı çözüm

Canınız tatlı çektiği anda hazırlayabileceğiniz sağlıklı ve pratik bir atıştırmalık tarifi...



Canınız tatlı çektiği anda hazırlayabileceğiniz sağlıklı ve pratik bir atıştırmalık tarifi...
Bazı anlar vardır ki kendimizi tatlı yemekten alıkoyamadığımız... İşte gözümüzün hiç bir şey görmediği bu zamanlarda uygulayacağınız oldukça pratik ve sağlıklı bir tarif; muzlu granola.
 
İster fırınlayarak isterseniz lapa olarak tüketebileceğiniz bu tarifi yapmak 5 dakikanızı bile almayacak.
 

 
Ana malzemesi muz ve yulaf olan bu sağlıklı atıştırmalığın yapılışı ise şu şekilde;
Tercihen olgun muzları çatal yardımı ile eziyorsunuz.
Daha sonra kahvaltılık müsliyi ezilmiş muzlarla karıştırıyorsunuz.
Ve bu karışımın içerisine istediğiniz kuru meyve veya damla çikolata ekliyorsunuz.
İster bu şekilde pişmeden ister fırında 10 dakika pişirerek tüketmek mümkün!

 

 
Yaptığınız bu sağlıklı atıştırmalıkları arkadaşlarınıza hediye etmek isterseniz bir parça yağlı kağıt ve renkli kurdele oldukça dekoratif bir alternatif olacaktır.
 




6d6e8feed9874c06a0ec96c7fa60ea36

26 Mart 2020 Perşembe

Kan basıncınızı düşürmenin püf noktaları

Yüksek tansiyon zaman zaman fark edilmeyebilir. Doktorlar bile yüksek tansiyonu 'sessiz katil' olarak adlandırır. Böyle durumlarda kan basıncınızı dengeleyebilmek için yapabileceğiniz bazı püf noktalar vardır...

Kan basıncındaki ani olay, çok keskin bir baş ağrısına neden olabilir. Sık sık burun kanaması yaşayabilirsiniz. Uzmanlar yüksek tansiyonun, göz küresinin arkasında küçük bir tabaka olan retinadaki kan damarlarına zarar verebileceğini açıklıyor. Potansiyel görme sorunları olarak, fark edilebilen kanamaya neden olabilir.


Egzersizden sonra kulaklarınızda ve göğsünüzde çarpma hissederseniz, bu çok normal bir durumdur. Kalp atış hızınız dinlenme seviyesine geri döndüğünde normal olarak tepki verir. Sonuçları sandığınızdan daha ciddi olabilir; inme, kalp yetmezliği gibi... Ortaya çıkan sorunu fark etmek her zaman kolay olmaz. Farkına varamayabilirsiniz fakat tansiyonunuzu ara ara kontrol etmekte fayda var.


Kan basıncınızı düşürebilmek için ufak bir hile

Basınç noktasını bildiğiniz sürece bu işlemi yapmak çok kolaydır. Ellerde, orta parmağın ucunda bulunur. Kan basıncınızı düşürmek için ise bir kalem yardımıyla orta parmağınızın ucuna bastırabilirsiniz. Böylece tansiyonunuzu kısa bir süreliğine düşürebilirsiniz. Tabii ki bu bir tedavi yöntemi değildir. Doktora danışıp gerekli ilaçları kullanmanız gerekir.

Bir başka baskı noktası ise ayaklarınızdır. Her iki ayağınızın üzerinde bulunur. Ayak başparmağı ve ikinci ayak parmağı arasında kalemle düz bir çizgi oluşturun. Ayağınızın üstünde, yani geride kalan kısım bastırmanız gereken kısım demektir. 3 saniye derin baskı uygulayın, ardından 5 saniye dinlenin. Masajı 2 dakika boyunca tekrarlayın, sonra diğer ayağa da aynı şeyi yapabilirsiniz.


fe10519df94541ff9c3411c94488b8f5

Her erkeğe 40 yaş hediyesi: PSA testi

Üroloji ve Üroonkoloji Uzmanı Prof.Dr. Can Öbek, eylül ayının "Prostat Kanseri Farkındalık Ayı" ve 15 Eylül'ün "Dünya Prostat Günü" olması sebebiyle konuya dair önemli bilgiler paylaştı. Öbek, prostat kanseri teşhisinde gerekenlere ve tanıda değişen yaklaşım da dikkat çekti

Dünyada yaklaşık her 4 dakikada bir erkeğe prostat kanseri tanısı konuyor. Hastalığın erken teşhis edilmesiyle son derece etkili sonuçlara ulaşılsa da asıl amaç prostat kanseri gelişimini önlemek. Bu doğrultuda da çalışmalar devam etmekle birlikte prostat kanserinde yaş, ırk, genetik özellikler gibi risk faktörlerini değiştirmek mümkün olamıyor. Türkiye'de de mevcut istatistiklere göre erkelerde 2. sıklıkta tanı konan organ kanseridir.


İyi huylu büyüme ve kansere dikkat!

Prostatın iyi huylu büyümesi ve prostat kanseri aynı organdan kaynaklanan, iki farklı hastalıktır. Prostat içinde farklı zamanlarda gelişebilecekleri gibi birlikte de bulunabilirler. Prostat idrar kesesinden çıkarak dış dünyaya idrarı boşaltan boruyu (üretra) çepeçevre sarar. Yaşla beraber vücutta meydana gelen hormonal değişiklikler ile birlikte hacmi artarak bu boruyu sıkıştırabilir. Bu da idrar yaparken sık idrara çıkma, gece idrar yapmak için uykudan uyanma, tazyiksiz idrar yapma gibi yakınmalara yol açabilir. Prostat kanseri ise, prostat içindeki bazı hücrelerin kontrolden çıkarak çoğalması ve organ içinde bir kitle oluşturması durumudur. Zamanla hastalık prostat dışına da sıçrayabilir.

Erken evrede belirti vermez

Prostat kanseri hastalığın erken evrelerinde genellikle belirti vermez. Bu hastalığın belirti vermesi genellikle hastalığın ilerlemesi ile ortaya çıkar. İdrar yaparken zorlanma, sızı, bazen kanama; daha ilerleyen dönemlerde kemik ağrıları ve böbrek yetersizliği ortaya çıkabilir. Hastalık bu evrelere gelmeden teşhis edilmesi hedeflenmeli.

PSA testi hediye edin!

Prostat kanserinde erken teşhis mümkündür, bu ayın ve gününün en büyük amacı da bu konuda farkındalık yaratmaktır. Güncel öneri, 40 yaştan itibaren erkeklerin bir kan testi olan PSA (Prostat Spesifik Antijen) testi yaptırması ve belirli aralıklarla ürolog kontrolünde olmalarıdır. PSA prostat bezinden salgılanan bir enzimdir ve prostat kanserinde kanda normalden yüksek seviyede saptanabilir. Belirli aralarla PSA testi yaptırılması ve muayene olunması, hastalığın çok erken evrede yakalanmasına olanak verir.

Teşhis için akıllı biyopsi

Prostat kanseri şüphesi doğduğunda, prostat içerisinde kanser olup olmadığını belirlemek için biyopsi yapılır. PSA yüksekliği en sık şüphe sebebidir. Bu durumda bir prostat MR görüntülemesi yapılır. Prostat içinde şüpheli odak saptanırsa bu odaktan örnekleme yapılmasına olanak veren, "akıllı biyopsi yöntemi" uygulanır. Bu füzyon biyopsi yöntemiyle çok daha isabetli biyopsi yapılır.

Prostat kanseri seyri kişiden kişiye değişiklik gösterir, genellikle yavaş seyirlidir. Hastalık erken ve henüz organa sınırlı iken teşhis konan durumlarda, tedavi ile tam şifa olasılığı son derece yüksektir. Hastalık erken evrelerde iken üroloji olarak genellikle ameliyat tercih edilir. İlerleyen evrelerde ameliyat-radyoterapi ve ilaç tedavileri hastanın durumuna göre bazen bir arada kullanılabilir. Her hasta için kullanılabilecek birden çok tedavi yöntemi var.


Prostat kanserinde genetik geçiş olduğu bilinir. Anne ve baba tarafındaki erkekler akrabalarda prostat kanseri varlığı, risk faktörü olarak değerlendirilir. Ailede prostat kanserine yakalanan birey sayısı arttıkça, hastalığa yakalanma riski de artar. Böyle bir durum söz konusu ise, yapılacak en akıllı yaklaşım, 40 yaştan itibaren düzenli PSA baktırmak ve ürolog kontrolunda olmaktır. Ürolog gerekli durumda hastayı genetik danışmanlık konusunda yönlendirir.


Her zaman tedaviye gerek yok

Prostat kanseri konusunda neredeyse her ay yeni bilimsel veriler yayınlanıyor. Son yıllarda hastalığın hem teşhis hem tedavisinde çok önemli değişiklik ve ilerlemeler oldu. Biyopsi kararında MR, bazı moleküler ve genetik yeni testler de kullanılıyor. Standart biyopsi yönteminin pek çok merkezde bırakıldığını, yeni ve çok daha isabetli füzyon biyopsinin yaygınlaştığı gözleniyor. Hastalığın yaygınlığını araştırmada "Ga68 PSMA PET" çığır açtı. Her prostat kanserli hastayı tedavi etmenin şart olmadığı biliniyor. Bu anlamda pek çok hasta yalnızca izleniyor. Diğer yandan cerrahide ise robotik ameliyatlar çok yaygın uygulanır hale geldi. Radyoterapi konusunda yeni cihazlar ve yöntemler çok daha etkin.

299c3e76c668438ab246e9cec3f013e9

13 Mart 2020 Cuma

‘Aktif İzlem’ ile prostat kanserli hastalara tedavi değil takip!

Her prostat kanseri teşhisi tedavi gerektirmez: 'Aktif İzlem' uygun hastada en iyi seçenek olabilir

Prostat kanserli her hastanın tedavi edilmesi gerekmez. Hayatı tehdit etmeyecek ama tarama/erken tanı amaçlı yapılan tetkikler sonucu teşhis edilen pek çok prostat kanseri olgusu tedavisiz izlenebilir. Bu yaklaşımla hasta gereksiz tedavinin yan etkilerinden korunabilir. 'Aktif İzlem' adı verilen bu yöntem ile hasta ve hasta yakını ayrıca doğabilecek masraflardan da kaçınmış olur. Üroloji ve Üroonkoloji uzmanı Prof. Dr. Can Öbek, az bilinen bu yöntem hakkında önemli bilgiler paylaştı.

Prostat kanserinin kendisine ait bazı özel durumlar söz konusudur. Kanserin tipine göre seyri önemli farklılıklar gösterir. Prostatta yaşla beraber ortaya çıkan kanserlerin önemli bir kısmı ya hiç ilerlemez ya da çok yavaş ilerleyebilir. Bu tip kanserler genel olarak başka organlara sıçramaz (metastaz yapmaz) ve hayatı tehdit etmez. Buna klinik önemsiz kanser veya düşük/çok düşük riskli kanser denir.Ürolojideki güncel anlayışa göre, bu kişilere uygulanacak tedavi gereksizdir.
"Tedavi olalım, bu illetten tamamen kurtulalım" çoğu hastanın düşündüğü ve tek bir açıdan bakıldığında elbette mantıklı bir yaklaşımdır.

Fakat olaya farklı bir açıdan bakacak olursak, en deneyimli ellerde dahi prostat kanseri için uygulanacak tüm tedavi yöntemlerinin olası risk ve komplikasyonlarıbulunur. Bunlar, kişinin yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir ve bazen hayatı boyunca kişiyi rahatsız edebilir. Organa sınırlı kanserde, ameliyat ve/veya ışın tedavisinin cinsel yaşam, idrar kaçırma ve bağırsak ile ilgili yan etkileri olduğu çok net olarak bilinmektedir.

Tüm bunlara uygun bir seçenek olabilecek 'Aktif İzlem' konusunda Üroloji Ve Üroonkoloji Uzmanı

Prof. Dr. Can Öbek şu detaylara dikkat çekti:


"Bu yaklaşım, olası gereksiz tedavinin yan etkilerinden kişiyi mümkün olduğunca korumak için geliştirildi. İdeali, tedaviden kişiyi hayat boyu koruyabilmektir, fakat bu herkes için mümkün olmaz. Bu stratejiyi benimseyen hastalarda %30-35 oranında ileriki yıllarda tedaviye geçme gerekliliği doğar.

Güncel MR-füzyon biyopsi teknolojisi ile hastadaki tümörü daha iyi karakterize edebilme olanağıylabu %35'lik oranın çok daha düşük seviyelere ineceği kanaatindeyim. Aktif izleme alınan, ancak ileride tedaviye geçilen kişilerin kazancı da, şifa şansını kaybetmeden, tedavilerin yan etkilerini mümkün olduğunca geciktirmektir. Ayrıca bu süre zarfında tıptaki gelişmelerden faydalanarak, zamanı geldiğinde, daha yeni bir yöntemle tedavi olmaktır."

Teşhis sonrası hastayı nasıl bir süreç bekler?

Prof. Öbek ayrıca, biyopsisinde prostat kanseri teşhisi konan hastayı ne derece zor bir karar sürecinin beklediğine şu sözleriyle vurgu yaptı:

"Kanser olarak rapor edilen patoloji aşamasında, hastanın ve yakınlarının bir dönem cevaplarını bulmaya çalıştıkları sorular doğar: Tedavi gerekli mi, gerekliyse farklı seçenekler arasından hangisi hasta için daha uygun; ameliyat mı olunmalı, radyoterapi mi görülmeli;yoksa yeni bir seçenek olan fokal tedavi mi daha cazip;ameliyat olunacaksa açık ameliyat mı, robot yardımlı ameliyat mı daha iyi gibi…

'Kanser' teşhisi şokunun yanında, pek çok farklı fikirlerin de olduğu bu dönemin hasta ve yakınları için çok sıkıntılı olduğunu gayet iyi biliyoruz.Üroloji tarafından baktığımızda, ilk teşhis konmuş hastamızda elimizdeki bilgileri en iyi şekilde değerlendirerek, hastalığın olası doğal seyrini öngörmeye ve gayret ederiz. Bu öngörüye dayanarak, hastamızın genel sağlık durumunu, yaşam felsefesini, hayattan beklentilerini de göz önüne alarak, kendisi ile olasılıkları etraflıca paylaşır ve ortak bir tedavi planına karar veririz. Yeterince bilgilendirilmiş hastanın tedavi plan sürecine aktif olarak katılmasının, tedavi sonrası sonuçtan memnuniyetini arttırdığı bilimsel olarak ispatlanmış bir gerçektir."

Kanserin klinik anlamda 'önemsiz' olduğuna nasıl karar verilir?

Burada farklı bazı parametreler yol gösterici olur. Kişinin bir kan testi olan PSA değeri, yapılan prostat muayenesi, hastanın MR değerlendirmesi ve en önemlisi debiyopsi bulgularının detayı en sık kullanılan temel parametrelerdir.Biyopside kanserin saldırganlık derecesini ortaya koyan ve Gleason skoru olarak adlandırılan parametre çok önemlidir. Biyopside kaç örnekte tümör saptandığı, bunların alınan dokunun ne kadarını etkilediği de biyopsideki yardımcı ek bilgilerdir. Bazı durumlarda yeni bazı kan, idrar veya dokuda yapılabilen moleküler/genetik testlere de başvurmak gerekebilir.

Aktif İzlem'de takip nasıl yapılır?

Aktif İzlem, isminden de anlaşılacağı gibi aktif bir süreçtir; hastalığın takipsiz kendi haline bırakılması değildir. Hastanın düzenli ve belirli aralarla hekim kontrolünü gerektirir. Bu kontrollerde fiziki muayene, kanda PSA testi, MR çekimleri ve aralıklarla biyopsinin tekrarı söz konusudur. Eğer izlemden çıkıp, tedaviye geçilecekse, bu büyük çoğunlukla biyopsi bulgularındaki değişiklikten kaynaklanır. Son yıllarda kullanıma giren ve akıllı biyopsi olarak bilinen MR füzyon biyopsi teknolojisi, aktif izlem karar ve takibindeki hassasiyeti önemli ölçüde arttırmıştır.

Aktif izlem yalnızca yaşlılara mı uygulanır?

Güncel ve güvenilir tıbbi kılavuzlar, hasta tercih ettikten sonra, her yaştan hasta için aktif izlemin makul bir seçenek olduğunu net olarak ifade eder. Bu konudaki genel yanılgı, aktif izlemin sadece 70 yaş ve üstü hastalara uygulanabileceğidir.


PembeNar Özel

2c44c61c6a14400daac302925f58a260

Erkekler evlilikten neden kaçıyor?

"Kadın ve erkek; algılama, karar verme mekanizması, stresi yönetebilme becerisi, ihtiyaç duydukları şeyler birçok açıdan farklılık gösterirler. Tüm bu farklılıkların evlilikle birlikte bir uyum göstermesinin beklendiğinden dolayı erkeğin evliliği bir kez daha düşünmesine sebep olmaktadır. Psikolog Naciye Tokaç, erkekleri evlilikten korkutan psikolojik durumları şöyle belirtti:

"Kadın ve erkek; algılama, karar verme mekanizması, stresi yönetebilme becerisi, ihtiyaç duydukları şeyler birçok açıdan farklılık gösterirler. Tüm bu farklılıkların evlilikle birlikte bir uyum göstermesinin beklendiğinden dolayı erkeğin evliliği bir kez daha düşünmesine sebep olmaktadır. Kadınların da erkeklerle farklılıkları yüksek olmasına rağmen kadının uyum sağlamaya daha fazla yatkın olması; erkeğin ise kendi istediğini yapma konusundaki çoğunlukla ısrarcı tutumu evlilikle ilgili bakış açısını da etkilemektedir. Bir diğer önemli neden erkeğin "bireyselliğinin yok olacağını" düşünmesidir.

''Kısıtlanacağım'' düşüncesi

Anne baba ile birlikte yaşanılsın veya yalnız yaşanıyor olsun yaşamı boyunca edindiği, istediğini istediği zaman yapabilme özgürlüğünün elinden alınacağına dair endişesidir. Evliliğin; eve ne zaman geleceği, iş çıkışı arkadaşlarıyla biraz vakit geçirmek istediğinde haber vermek zorunda olacağı, hafta sonu planlarını yalnız yapamayacağı, tatil planları, hatta yeme-içme alışkanlıklarının bile etkileneceği bir süreç olacağını düşünecektir. Bu durum erkek için oldukça kısıtlayıcı olarak görünecektir. Özellikle bizim toplumumuzun bazı kesimlerinde erkeğin hesap vermemesine dayalı olarak yetiştirilmiş bir birey için bu oldukça zorlayıcı olacaktır.

Her yetişkin birey ailesi ile veya yalnız yaşıyor olsun özgür ve hesap vermek zorunda olmadığını hissedecektir. Aynı zamanda ev ve aile ile ilgili maddi-manevi sorumluluk yüklerinin kendisinde olmaması, faturaları, gelir-gider dengesini kendisi düşünmek zorunda olmaması özgürlük hissini sağlamaktadır. Evlilik sonrası ise artık sadece kendisini değil, eşini belki de çocuklarını düşünmesi gerekecektir. Bu durum da oldukça fazla sorumluluk demektir. Sadece kendinizin değil, eşinizin de ihtiyaçlarını, hastalıklarını, sosyal ihtiyaçlarını ve daha birçok konuyu düşünmesi gereklidir. Evliliği istemeyen erkekler çok da farkında olmasalar da aslında bu sorumlukları almak istememektedirler."

Erkek için evliliği itici yapan en önemli etkenlerden birisinin de istediğini istediği zaman kimseye hesap vermeden yapamayacak olması olduğunu kaydeden Psikolog Naciye Tokaç, şöyle konuştu:

"Tatil planları, arkadaşlarıyla gideceği mekanlar, bu mekanların içeriği, hangi arkadaşlarıyla görüşebileceği-görüşemeyeceği, katılmak istediği sosyal etkinlikler, hobileri gibi birçok alanda kendi başına karar verme özgürlüğünü kaybetmekten korkmasıdır. Çoğu evlilik sonrası çiftler; birbirlerinin belirttiğimiz alanlardaki isteklerine karışmayı hak olarak görmekte ve onlardan bu konuda ne yapmasına karışmasının normal olduğunu düşünmelerini beklemektedir.

Çevresindeki kötü örneklerden etkilenebilir

Burada belirtmeliyim ki; evlilik için belirli bir olgunluk seviyesi gereklidir ve bu olgunluğa erişmiş kişilerin kendi hayatlarıyla ilgili kararlar alma sorumluluğu da kendisine ait olmalıdır. Zaten eğer evlenecekse; evliliğin gereği olan 'birliktelik' kavramına aykırı hareket etmemesi gerektiğini de bilecektir. Erkek için evliliği tekrar tekrar düşünmesini sağlayan bir başka etken de çevresindeki, özellikle anne-babalarında gördüğü kötü evlilik yaşantılarıdır. Bu durum sadece erkekler için geçerli değildir. Kadınların da yakınlarında kötü evlilikler mutlaka vardır. Ancak burada erkek ve kadının hayata bakış açısı farklılıkları devreye girmektedir.

Kadın gördüğü kötü evlilikler sonucunda "kendisinin böyle olmayacağını ve daha iyisini yapabileceğini" düşünürken; erkek ise genelleme yaparak "evlilikler böyledir ve ben bu durumu yaşamak istemiyorum" fikrine daha yatkındır. Kadın durumu değiştirebileceğine ve kendisinin farklılık yaratacağına inanırken; erkek durumu kabullenicidir. Erkek için evliliğin en itici noktası ise "cinsellik ve tekeşlilik" fikridir. Evlendiğinde cinselliği hayatı boyunca daima aynı kadınla yaşama durumu ve tekeşlilik kavramının erkeğe birçok konuda olduğu gibi bu konuda da özgürlüğünü kısıtlayıcı gelmektedir. Ancak unutulmaması gereken cinsellikle sağlanan doyum sürecidir.

Eğer partneriniz ile doyum sağlayıcı bir birliktelik yaşıyorsanız ve birbirinizden çekinmeden yenilikler yapabiliyorsanız, cinsel uyumunuz varsa tek kişiyle yaşadığınız cinsellik sizin için yeterli olacaktır. Tabi ki hayatta karşılaşacağınız başka konulardaki sorunlar zaman zaman cinsel yaşamınızı etkileyebilir. Ancak sorunlarda yaşamın bir parçasıdır. Sorunları aşmayı bilmek ve cinsel yaşamınızı etkilememesini sağlamayı öğrenmek de kişisel gelişimin önemli bir noktasıdır. Erkeklerde daha sıklıkla karşımıza çıkan evlilik fobisinin birçok sebebi olmakla birlikte; hayatınızda olumsuza ve baş edemeyeceğinize inancınız yükseldikçe sadece evlilik değil birçok konudan kaçınacaksınızdır. Oysaki olumluyu inşa etme konusunda göstereceğiniz cesaretiniz; hayata güzellikler katma ve bırakma konusunda size fırsat sunacaktır. Evlilik de bu güzelliklerden birisi olabilir."

f83745ce593e40bca9f75d8cb1046895