30 Mayıs 2020 Cumartesi

Bebekten sonra değişen yaşamınız

Birçok aile aralarına katılan yeni bir bebekten sonra bazı değişimler yaşar. Bu durum sizi korkutmasın...



Birçok aile aralarına katılan yeni bir bebekten sonra bazı değişimler yaşar. Bu durum sizi korkutmasın...
Bebeğiniz doğduktan sonra eşinizle ilişkinizde sorunlar mı başladı? Yalnız değilsiniz, çocuğu olduktan sonra yeni hayatlarına adapte olmaya çalışan eşler arasında bazı sorunlar yaşanmaya başlaması normaldir. Önerilerimizi içeren yazımızı dikkatle okuyun.
 
Kimin bu ilişki için daha fazla çaba harcadığını kurcalamayın ve birbirinizi suçlamaktan vazgeçin. Bunlara kafa yormak stresinizi daha da artırır.
 
Her şeye rağmen eşinizle yakınlığınızı tekrar elde etme ihtimaliniz var, hiç olmadığınız kadar yakın bile olabilirsiniz...
 
"Onun hayatı hiç değişmedi…"
"…ama benimki tanınmaz hale geldi. Eşim birinci hafta sonrasında işe döndüğünde bu kadar kıskanacağımı tahmin etmiyordum. Adam işe gidiyor, öğle tatillerine çıkıyor (bir sandviç için bir saat oyalanıyor). Selin'in ilk doğum gününde eşim işi için şehir dışına bir eğitim seminerine gidip beni yalnız bıraktı. Selin o gün hastalandı ve bağırsakları bozuldu. Tam o sırada Mustafa cep telefonuma güneşin altında, deniz kenarında bir fotoğrafını gönderdi." (-Burçin, 31 yaşında, 14 aylık Selin'in annesi.)
 
Her ne kadar siz bir süre farklı düşünecek olsanız da, hayat tıpkı eskiden olduğu gibi devam ediyor. Evde bebeğinizle kalmak, tüm gününüzü ona ayak uydurmaya çalışarak geçirmek başlarda elbette çok yorucu. Bu süreçte alabildiğiniz kadar yardım almanız hem sizin için hem de bebek için faydalı olacaktır. Elbette partnerinizi de tüm gün boyunca yanınızda olmasını tercih ederdiniz. Ancak çalışıyorsa, bunu bir iş bölümü gibi düşünmeniz gerekecek. İlk aylarda bebeğe siz bakacaksınız, o da çalışacak. Eğer hali tavrı size umursamaz veya düşüncesizce geliyorsa, bunu onunla muhakkak konuşun. Her zaman konuşmalısınız, ancak özellikle bebeğe alışma sürecinde hiçbir şeyi içinizde tutmayın. Fırsatını bulduğunuzda sakinleşin, birer çay alın ve birbirinize içinizi dökün. Bazen eşler anneliğin ilk zamanlarında yaşanan duygusal iniş çıkışları hiç anlamayabiliyorlar; bu yüzden onlara yardımcı olmayı deneyin. Siz anlamasına yardımcı olursanız, o da elbette size yardımcı olmak isteyecektir.
 
"Eşim hiçbir şeyi doğru yapmıyor!"
"Eşimden Nil'in yediği abur cuburların listesini istediğimde ondan çok uzaklaştığımın farkına vardım. Eşimin bile Nil'e bakmaktan yorgun düştüğünü görünce bir çocuk bakıcısı olsaydı bile ona güvenemeyeceğimi anladım." (-Leyla, 28 yaşında, 4 yaşındaki Nil'in annesi.)
 
Eşinizin sürekli etrafında dolaşıp ona talimatlar yağdırmanız aranızda soğuk rüzgarlar esmesine neden olur. Elbette o da sizin kadar çocuğunuzun abur cubur yemesine dikkat etmek istiyordur. Eşinizi azarlamadan önce kendinize annelikle ilgili tavsiyeler verildiği zaman ne kadar sinirlendiğinizi aklınıza getirin.
 

 
Bu durumda da sihirli çözüm konuşmak olacaktır. Çocuğunuzu büyütürken nelere dikkat etmek istediğinizi paylaşın, hayatınızda nelerin olmasına ve nelerin olmayacağına birlikte karar verin. 
 
"Her şeyi benden bekliyor..."
"Oğlumuz doğduğundan beri eşimin bana bir fincan çay ya da kahve hazırlayıp getirmesini hayal ediyorum. Ya da bir gün olsun bulaşıkları makineye dizmesini. Ben rica ettiğimde yardımcı oluyor ama ben bir şey demediğim sürece, ne kadar yorgun olursam olayım, hiçbir şeye elini sürmüyor. Evin işleri ve bebeğe bakmak bir arada beni çok zorluyor. Keşke bana daha çok yardımcı olsa..." (-Canan, 30 yaşında, 10 aylık Oğuz'un annesi)
 
Acaba eşiniz ihtiyaçlarınızın farkında mı? Belki de içinden 'vay canına, ne süper kadın, her şeyi kendi başına hallediyor...' diyordur! Ya da belki de siz yardım istemediğiniz için işinize karışmak istemiyordur. Ona anlatın. İş bölümü yapın. Sofrayı siz kuruyorsanız, toplama işini o üstlensin. Arada sırada size bir fincan sıcak bir şey getirmesinin sizi ne kadar mutlu edeceğini anlatın. Çocuk büyütmenin ne kadar yorucu olabileceğini hatırlatın ve bu işi ortaklaşa çözerseniz, tüm ailenin daha multu olabileceğini anlatın. Bazen sadece hislerinizi ve ihtiyaçlarınızı şikayet etmeden ve suçlamadan anlatmak, ger şeyin çözümü olabilir.
 

 
Kimseyi suçlamayın
Unutmayın, dünyadaki milyonlarca anne-baba gibi çocuklu hayatınıza alışmaya çalışıyorsunuz ve ikiniz de çok yoruluyorsunuz. Yaşadığınız sorun her neyse, birbirinizi suçlayarak herhangi bir yere varamayacağınız kesin. Kimse kimseye 'şunu bunu yapmıyorsun, çok düşüncesizsin, senin yüzünden böyle oluyor' dememeli. Bunun yerine 'bunlar yapılmadığında rahatsız oluyorum ve benim için çok yorucu oluyor, anlaşılmadığımı hissediyorum' demeyi deneyin. Anlayış görmek istediğiniz kadar anlayışlı olursanız, çok daha kolay iletişim kurabileceksiniz.
 
Yardım almaktan çekinmeyin
Çevrenizde yardım isteyebileceğiniz insanlar varsa, bunu söylemekten hiçbir zaman çekinmemelisiniz. Bir yakınınızı arayıp 'bir-iki saat bebekle ilgilenir misin? Benim uzun bir banyo yapmaya ihtiyacım var' demenizde hiçbir sorun yok. Ya da çocuğunuzu bir süre birine bırakıp eşinizle zaman geçirmek istemeniz de tamamen normal. Neye ihtiyacınız olduğunu belirleyin ve bunun için kimden yardım alabileceğinize karar verin.
 
Çözemediğiniz iletişim sorunlarıyla veya psikolojik durumlarla karşı karşıya olduğunuzu düşünüyorsanız, profesyonel yardım almayı düşünmelisiniz. Bir ilişki terapisti veya psikolojik danışmanın, sandığınızdan çok daha fazla yardımı dokunabilir.
 
 
 



5d482769fab6487c90951b6b6526fdde

Google'da en çok burun estetiği aratılıyor!

Google'da en çok tıklanan 10 estetik girişimini ve yıllar içindeki gelişimini Op. Dr. Defne Erkara değerlendirdi.



Google'da en çok tıklanan 10 estetik girişimini ve yıllar içindeki gelişimini Op. Dr. Defne Erkara değerlendirdi.
Google verilerine göre ayda ortalama 50.000 arama sayısı alan burun estetiğiyle ilgili Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Defne Erkara "Burun estetiği zamanla saç boyatmak gibi günlük işlerden olacak" diyor.
 
Burun estetiği günlük işler gibi rutinleşecek
 
Google'da en çok burun estetiği kavramı aranıyor. Ayda yaklaşık 50 bin tıklanan burun estetiğiyle ilgili Dr. Defne Erkara bu operasyonun hayatımızda günlük rutinimize girecek kadar kolaylaşacağını belirtiyor. Her gün mutlaka bir burun estetiği operasyonu yaptığını belirten Erkara artık sorunsuz bir şekilde, operasyon sonrası hastanın taburcu edildiğinin altını çiziyor.
 

 
Araplardan daha çok Türk erkekleri saç ektiriyor
 
Genelde Arap erkeklerinin saç ekimi yaptırdığını düşünülse de Türkler'in bu operasyona fazlasıyla ilgi gösterdiğini söyleyen Dr. Defne Erkara, Türk erkeklerinin bu operasyon sonrası sadece dışarıda kendilerini göstermediklerini belirtiyor. Google'da saç ekimi ortalama aylık 41 bin kez tıklanıyor.
 

 
Çağdaş insan sorunları fazla yağlar fazla kilolar
 
Çağdaş insanın en büyük sorunlarından birisi olan kilolar da üçüncü sırada yer alıyor. Liposuction (yağ aldırma) ayda ortama 13 bin tıklanma alıyor. Kilo verildikten sonra da insanların kalan yağlarından kurtulmak için geldiklerini söyleyen Dr. Defne Erkara bu operasyonun 2004 yılından beri düzenli bir artış gösterdiğini belirtiyor. Erkeklerde meme büyümesine de dikkat çeken Erkara, 2010 yılından itibaren erkeklerin jinekomasti ameliyatını ciddi bir şekilde yaptırdıklarını dile getiriyor. Jinekomasti ortalama ayda 12 bin kez tıklanıyor.
 

 
Dudak dolgusu ve silikon ameliyatları alt sıralarda
 
Dudak dolgusu teriminin ortaya çıktığı 2004 yılından itibaren sıkla yaptırıldığını ve artık insanların bu konuda bilinçli olduğunu söyleyen Dr. Defne Erkara bu terimin Google'da ortalama aylık 12 bin, meme ve göğüs büyütme estetiğinin ise ortalama aylık 8 bin kez tıklandığını belirtiyor. Bu operasyonları sırasıyla ortalama aylık olarak 6 bin ile botoks, 4 bin ile meme küçültme, 2 bin 500 ile göz altı ışık dolgusu ve son olarak aylık 2 bin tıklama ile labioplasti takip ediyor.
 

 

 
Google estetik tıklanma trendi
 
1- Burun estetiği
2- Saç ekimi
3- Liposuction (yağ aldırma)
4- Jinekomasti (erkeklerde meme büyümesi)
5- Dudak dolgusu
6- Meme büyütme
7- Botoks
8- Meme küçültme
9- Gözaltı ışık dolgusu
10- Labioplasti (vajinal iç dudak sarkması)
 

 



0c10c23774d748a7a038a26d6a6520c2

19 Mayıs 2020 Salı

Bebek bakıcısının görevleri nelerdir?

Bebek bakıcınızın sizi üzmemek ya da sinirlendirmemek için dile getirmediği şeyler vardır. Ama unutmayın ki onun mutluluğu ve huzuru bebeğinizle ilgilenme şeklini de etkileyecektir.

Genç ve çalışan bir anne iseniz dünyada en kıymet verdiğiniz varlığı, bebeğinizi sıklıkla bakıcısının ellerine teslim etmek zorunda kalıyorsunuz demektir. Peki, size asla söylemediği şeyler olabileceğini biliyor musunuz? Biraz araştırma sonunda gördük ki bebek bakıcınızın sizi üzmemek ya da sinirlendirmemek için dile getirmediği şeyler var. Ama diğer yandan, onun mutluluğu ve huzuru bebeğinizle ilgilenme şeklini de etkileyecektir, unutmayın.


1. Bebek bakıcıları ev işleri ile ilgilenmek zorunda değildirOnlardan çocuğunuzun dağıttığı evi toplamasını ya da daha kötüsü bulaşıkları yıkamasını bekleyemezsiniz. Eğer bu konularda da yardıma ihtiyacınız varsa ayrı bir insan tutmak zorundasınız. Bebek bakıcınız bebeğinize bakmak için orada, başka hiçbir şey için değil.


2. Eve söylediğiniz zamanda gelmelisinizBebek bakıcınızın zamanı sizinkinden daha az değerli değildir. Onun nasıl zamanında gelmesini bekliyorsanız, siz de anlaştığınız saatte eve dönmüş olmalısınız. Eğer 20 dakikadan fazla gecikecekseniz mutlaka aramalı ve özür dilemelisiniz.


3. Son anda iptal etmeyinDaha önceden verdiğiniz bir tanışma randevusunu son anda arayıp iptal etmeyin, bu hiç hoş değil. Mümkün olduğunca erken aramalısınız ki planlarını değiştirmek için ihtiyacı olan zamanı kazansın. Tekrar hatırlatmaya gerek var mı? Onun zamanı da en az sizinki kadar önemli.

Eğer 24 saat önceden haber veremiyorsanız, o zaman o günün yevmiyesinin yarısını ödemeniz hoş bir tutum olacaktır.


4. Sizin ebeveynlik metotlarınızı kabul etmeyebilirBazı ebeveynler çocuklarını şımartmaya çok meyillidir ve bu da uzun dönemde çocuk terbiyesi açısından sorunlara sebep olur. Bebek bakıcınız ebeveynlik tarzınızdan memnun olmayabilir ama bunu size söylemeye asla cesaret etmeyecektir. Çocuğunuz sizin yanınızda istediği kadar şımarabilir ama ona belli kurallar ve sınırlar koymanız ilgilenen bakıcının sinir krizi geçirmemesi açısından oldukça önemlidir. Ayrıca bu kişilik gelişimi ve iyi huylar edinmesi açısından da önemli.


5. Çocuklar ebeveynlerinin ilgisine muhtaçtırSöylemediği diğer şeyler yanında, bebek bakıcınız sizi ilgisizlikle de suçlamaya yanaşmayacaktır. Çocukların ebeveynlerini çok özlediklerini unutmayın, onunla mümkün olduğunca bol kaliteli vakit geçirmek için elinizden geleni yapın. Çocuklar eve dönüşünüzü büyük bir hevesle bekler, size o gün öğrendikleri ve keşfettikleri her şeyi anlatmak isteyeceklerdir. 


6. Çocuğunuz hasta olduğunda bakıcınızı uyarmalısınızBebek bakıcılarının çoğu bakmakla yükümlü oldukları çocuk hastalandıysa bunu bilmek ister, bunu unutmayın. Bu çocuğunuzun hastalığına yeterince üzülmediğini göstermez, sadece ona hastalığın bulaşma riskine dair bir tercih yapma hakkı tanımalısınız. Çok önemli bir görüşmesi ya da virüsü taşımak istemediği kendi çocuğu olabilir. 


7. Onun otoritesini baltalamayınEğer bakıcı çocuğunuza kimi kurallar koyuyorsa, o gittikten sonra bunların kırılmasına sebep olmayın. Çünkü eğer bunu yaparsanız onun otoritesini baltalamış olacaksınız ve çocuğunuz bakıcının sözünü bir daha dinlemeyecek. İyi bir bakıcı ne yaptığını biliyordur, bunu yargılamayın, çok gerekli ise çocuğunuzun şahit olmayacağı bir ortamda konuşabilirsiniz.


dfe96047884e462d94ad8344288ea5e1

Otizm bir hastalık değil ve terapisi mümkün

3 yaşındaki kızına atipik otizm tanısı konan bir ailenin hikayesi... Otizmin tedavisi mümkün bu yüzden ilk 3 senede ailelerin şüpheleri var ise hemen işe koyulmaları gerekiyor.



3 yaşındaki kızına atipik otizm tanısı konan bir ailenin hikayesi... Otizmin tedavisi mümkün bu yüzden ilk 3 senede ailelerin şüpheleri var ise hemen işe koyulmaları gerekiyor.
 

 
Kızın atipik otizm tanısını nasıl aldı? Seni şüphelendiren belirtiler nelerdi?
3 yaşındaydı. Doğduğundan itibaren onunla İngilizce konuştuğum için konuşmasının gecikmesi bize normal geldi. Zamanla anlamlandıramadığımız durumlar çoğaldı. 2 yaşından sonra kendi kendine yetmeye başlamıştı. Saatlerce keşif oyunları oynuyor, objeleri söküp takabiliyordu. Adını seslendiğimizde dönüp bakmıyordu. Çoğunlukla bizi dinlemiyor gibiydi. Yaşıtlarıyla çok güzel oynuyormuş gibi gözükse de asla yanındakinin yüzüne bakmadığını yalnızca oyuncakla yani nesne odaklı oynadığını fark ettim. Eve gelenlerle hiç ilgilenmiyordu. Her türlü yemeği yiyordu ama püre yaparsanız! O yemeği katı olarak verdiğinizde ağzına sürmüyordu. İsteklerini hiç ağlamadan parmağıyla işaret ederek gösteriyordu. 2.5 yaşından itibaren sallanmaları başladı; öyle ritmik yapıyordu ki dans ettiğini düşünüyorduk. Bir yeri öğrenmesi için bir kez gitmemiz yeterliydi. Bir gün daha önce hiç gitmediğimiz bir yere yemeğe gittik; arabadan restorana yürürken sürekli alışveriş yaptığımız kitapçıyı gördü ve o yöne koştu. Kitapçıya gitmesine izin vermediğimiz için bir ağlama krizi yaşadı. Çocuğumu kucağımda tutamadım. Kendini tamamen dünyaya kapatmıştı. Şimdi anlıyorum ki o ağlama otizmle ilgili bir obsesyon ve öfke nöbetiymiş. Kızımla bir gün geçirseniz bu detayları fark etmezsiniz. Çok yaramaz ve inatçı bir çocuk dersiniz. Buna benzer olaylardan sonra eşimle birbirimize 'Sen de artık bir şeylerden şüphelenmiyor musun?' dedik ve atipik otizm maceramız böylece başladı.
 

 
'Otizm bir hastalık değil'
 
Tanıyı öğrendiğinizde nasıl hissettin?
Tanı öyle hemen konmuyor maalesef. Otizmle ilgili düzgün bir sistem yok. Özel ve devlet diye bir ayrım var o kadar. Aileyi yoran ve perişan eden de bu. İlk olarak meşhur bir psikologdan uzun süre randevu bekledik! Kızımı 10 dakika uzaktan inceleyip reçeteye özel eğitim yazdı. 'Çocuğunuzda sosyal iletişim bozukluğu var; eğitim alması gerekiyor, tekrar gelin' diyerek astronomik bir ücret aldı. 'Otizm mi?' diye sorduğumuzda 'Otizm bir havuzdur, siz kıyısında yüzüyorsunuz' dedi. 'Özel eğitim nedir?' dediğimizde ise laf salatası duyduk. Bir rehabilitasyon merkezine gittik. Hiçbir açıklama yapmadan 280 bin liralık özel eğitim sözleşmesi imzalamaya zorlandık! Hemen kaçtık oradan. Kiminle konuştuysam otizm konusundaki belirsizliği ve bundan faydalananları anlatıyor. Bir tanıdığımın önerisiyle psikiyatra gittik. Bana elimdeki bisküviyi alnıma koymamı ve kızıma 'Mama ye' diyerek göz teması kurmasını sağlamamı istedi. Doktor otizmli olduğu için gözlerime değil nesneye bakacağını söylüyordu. Haklıydı. İlk olarak orada ağladım. Ardından otizm raporu almak için Şişli Etfal'e gittiğimizde idmanlıydık. Atipik otizm tanısı konup geçici engelli raporu aldığımızda derslerin bir kısmı raporla bedava olacağından kendimi şanslı hissetmeye bile başlamıştım. Çünkü bu ülkede otizm demek eğitimler için su gibi akan para demek.
 
Bu hastalık mı? Tedavisi, iyileşme imkânı var mı?
Otizm bir hastalık değil, kişilik durumu ve terapisi mümkün. Otizm, bireylerin sosyalleşememesi ve hayatla iletişimden kaçmaları demek. Çok geniş bir yelpazesi var; ağır vakalar, hafif olanlar, otizmli görünüp sonunda öyle çıkmayanlar da var. Öte yandan da nörolojik sistem bozukluğu içeriyor. Otizmli bireyler sakladıkları yüksek zekâ ve üstün yetenekleriyle hayatın büyük armağanları aslında. Bizim duyamadığımız sesleri duyanlar, ışıkları farklı görenler var. Otizmin tedavisi mümkün bu yüzden ilk 3 senede ailelerin şüpheleri var ise hemen işe koyulmaları gerekiyor.
 

 
'İlk yapmanız gereken göz teması kurmak'
 
Eğitimlere başladınız nasıl bir yol izliyorsunuz?
Haftada 2 gün bireysel ve 2 gün de duyu bütünleme olmak üzere 4 gün özel eğitim alıyor. Bir de hiçbir doktorun yönlendirmemesine rağmen yine dost tavsiyesiyle konuşma terapisine başladık. 2 gün de oraya gidiyor. Hemenfaydasını gördük. 2 haftada sesli harfleri söylemeye başladı. Ayrıca sabahları da 2 saat anaokulu var. Otizmde eğitime başladığınız an ilk yapmanız gereken göz teması. Ardından da taklit yeteneğinin devreye sokulması lazım.
 

 
'Teknoloji hayatla iletişimini kesiyor'
 
Otizm spektrum tanısı almış ailelerin atmaları gereken ilk adımları anlatır mısın?
Eğer evinize otizm kelimesi girdiyse öncelikle televizyon, telefonlar, akıllı tabletler vs. hepsi sonlanacak! Tek bir an bile çocuğun bunlarla karşılaşmaması gerekiyor. Çünkü hemen teknoloji dünyasına dalıp hayatla iletişimi kesiyorlar. Nörolojik sistemleri de görüntülerden çıkan ışıklarla altüst oluyor. Evdeki oyuncakların çok büyük bölümünün de elenmesi gerekiyor. Her bir oyuncak uyaran görevi görüyor ve göz temasından kaçıp oyuncakların peşinden tekrar otizm dünyasına giriyorlar. İletişime dayalı oynayabileceğiniz oyuncaklar kalabilir. Takıntı oluşturduğu ve oynarken kendi dünyasına gömüldüğü oyuncaklar çok iyi analiz edilip kaldırılmalı. Kızıma, bizimle göz teması kurmadan istediği hiçbir şeyi vermiyoruz ve yapmıyoruz. İnatlaşmadan ikna ediyoruz. Artık karşılaştığı herkesle göz teması kuruyor. Duyu bütünlemesi için yastıklarla sıkıştırıyoruz. Temple Grandin'in otizmliler için icat ettiği sıkıştırma makinesinin ev usulü hali bu. Tüm vücudunu özel fırçayla fırçalıyoruz. Uzun cümleler yerine kısa, öz, tek kelimelik anlatımlarla hayatı tekrardan anlatıyoruz. Bir de konuşma damakla bağlantılı olduğundan sabırla katı gıda denemeleri yapıyoruz.
 

 
Anne babalara tavsiye
Anne, babalara tavsiyem çocuklarının durumunu herkesle paylaşsınlar. Çünkü bu deneyimler birer hazine. Doktor adları, hastaneler ve rehabilitasyon merkezlerini en iyi deneyimleyenlerden öğreniyorsunuz. Otizmli olup da otizmi anlatmaya başaran Temple Grandin'in "Resimlerle Düşünmek" kitabını okumak ise ilk işleri olsun. Tanı konulduktan sonra hastaneden rapor almaktan çekinmesinler. Devlet hastanesinden aldığınzda 8 saatlik bireysel eğitimi devlet karşılıyor. Çocuğum mimlenecek diye endişe etmesinler. Geçici engelli raporları 1 yıllık. Otizm biterse rapor da siliniyor. Aileler kendilerine bir otizm çemberi kursunlar. Psikolog, psikiyatr, nörolog, rehabilitasyon merkezi, genel sağlık raporu, konuşma terapisti, okul, otizmli diğer aileler vs... Bilgileri bir bütün olarak değerlendirsinler.
 
Seni bu süreç içinde en çok zorlayan şey neydi?
İşleyen düzgün bir sistemin olmaması. Bu durumla ilgili başvurup, çözüme odaklanabileceğimiz bir merkez yok. Tamamen kaos! Psikolog, psikiyatr, rehabilitasyon merkezi, konuşma terapisti, okul ayrı ayrı... Her kafadan bir ses çıkıyor. Biri ilaç veriyor öteki 'Hayır' diyor. Biri 'Rapor alın' diğeri 'Almayın' diyor. Ve otizmle ilgili özel sektörde çalışan doktorların vizite ücretleri inanılmaz yüksek. Evladınız için durmadan su gibi para harcıyorsunuz. Keza eğitimler de çok pahalı. Terapi yolunda evlerini, arabalarını satmış olanlarla tanıştım! Ayrıca doktorların tavırları ve detaylı bilgi vermemeleri de sizin konuya hâkim olamamanıza neden oluyor. Kiminle konuştuysam herkes bu konuda çok dertli. Gizemli konuşmalar, 'Çocuğunuzu kurtarmak için vaktiniz az' gibi moral bozucu cümleler...
 

 
'Çocuklarımıza sahip çıkılırsa ülke kazanır'
 
Süreci senin için kolaylaştıran şeyler nelerdi?
En önemlisi otizm deneyiminden geçmiş ailelerden aldığım bilgiler. Otizmli bir çocuğun annesinden alacağınız bilgi kadar doğru, açık ve anlaşılır bilgiyi kimseden alamıyorsunuz.
 
Ülkemizde otizmli bireyler ve aileleri için rehberlik eden ve onlara süreç boyunca destek olan bir anlayış var mı? Neler olsa daha kolay olurdu?
Ülkemizde otizm konusunda büyük bir başıboşluk var. Hiçbir şey yeterli ve düzenli değil. İnsanlar otizmin ne olduğunu bile bilmiyorlar. Astronomik doktor ve özel eğitim ücretleri kontrol altına alınmalı. Daha bunun okul bölümü var, dinlediğim ailelerin hepsi dertli, durmadan okul değiştiriyorlar. Halbuki otizmli çocuklarımıza baştan sahip çıkılırsa ülke kazanır. Hepsi süper beyin. Doğru eğitimlerle yeteneklerinin gün ışığına çıkarılması gerekiyor.
 
'Dünya bu işi çözmüş'
 
Gelişmiş ülkelerde bu süreç nasıl işliyor?
Amerika'da 18 aylık tüm bebekler bir teste giriyor ve otizm eğilimi olup olmadığı ortaya çıkıyor. Ardından hemen eğitimler başlıyor. Süreç ise doktorlar değil özel eğitmenler tarafından yönetiliyor. Ayrıca yurtdışında birçok okulda sıkıştırma makinesinin olduğunu okudum. Kendisini gergin hisseden otizmli öğrenci gidip makineye girip duyularını bütünleyip derse geri dönebiliyor. Kuzey ülkelerinin birçoğunda neredeyse otizmli bireylere ve ailelere madalya takmak üzereler. Dünya bu işi çözmüş; çocukların yeteneklerini öğrenme peşindeler.
 
Otizmle tanışan ailelere ne söylemek istersin?
Madalyonu tersine çevirsinler. Çocuklarının onlara neyi öğretmeye çalıştığını anlamaya çalışsınlar. Çünkü bu çocuklar bize yeniyi öğretmek için buradalar. Pozitife odaklansınlar ama durumu reddetmesinler. Özellikle atipik otizmliler için söylüyorum; 'Bu çocuğun hiçbir şeyi yok sadece konuşamıyor' diyen herkesi uzaklaştırsınlar. Çünkü bir durum var ve onu çözmek için çocuğun tek çaresi anası ve babası. Yüksek sesle herkese çocuklarının otizmli olduğunu söylesinler ki hiç tanımadıkları birinden çare olabilecek tavsiye gelebilir. Doktorların, rehabilitasyon merkezlerinin dediklerini araştırsınlar, akıllarına yatmıyorsa uygulamasınlar. Ve sezgilerini dinlesinler, o sezgiler çocuklarımızın dünyaya açılmasını sağlayan tek kapı...
 
 
 
Röportaj: Damla Çeliktaban
 

 



c2d2c0ef73574da79d7a3c474fd1047b

18 Mayıs 2020 Pazartesi

Öpücük hastalığı nedir?

Dr. Özlen Kaya Çardak, çocuklardaki öpücük hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.



Dr. Özlen Kaya Çardak, çocuklardaki öpücük hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
Çocuğunuzdaki halsizlik, boğaz ağrısı, bademcik büyümesi ve ateşin nedeni kimi zaman yetişkinler tarafından sık sık öpülmesinden kaynaklanıyor olabilir. Çocukları günlerce yatağa düşürebilen bu rahatsızlık bağışıklık sisteminin zayıflamasına bağlı olarak pek çok ciddi hastalığa da davetiye çıkarabilir. Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü'nden Uz. Dr. Özlen Kaya Çardak, öpücük hastalığı ve tedavisi hakkında bilgi verdi.
 
Halk arasında öpücük hastalığı olarak bilinen enfeksiyon EBV (Epstein-Barr virus) adlı virüse bağlı olarak gelişmektedir. İnsandan insana tükürük yolu ile bulaşma olduğu için öpücük hastalığı olarak bilinmektedir. Tıbbi adı "İnfeksiyöz mononükleoz" dur.
 
Öpücük hastalığının kuluçka dönemi yaklaşık 40 gündür ama küçük çocuklarda bu süre 15-20 güne kadar kısalabilmektedir. Bu virüs bulaşan kişilerde hastalık tablosunun oluşması o kişinin bağışıklık sistemi ile ilgilidir. Bazı kişilerde virüs bulaşmış olsa bile bağışıklık sistemi iyi çalışıyorsa hastalığın klinik bulguları gözlenmemektedir. Hastalık küçük çocuklarda (2 yaş altında) hiç belirti vermeden de geçirilebilmektedir.
 
Sıradan bir üst solunum yolu enfeksiyonu ile karışabilir
Öpücük hastalığı bulaşan kişilerin ağız ve boğaz salgılarında çoğalan virüs diğer insanlara öpüşme yoluyla geçmektedir. Kan ve kan ürünleri yoluyla da bulaşmalar olabilir. Nadiren hasta kişilerin tükürüğü ile bulaşmış bardak, çatal, kaşık gibi şeylerden de bulaşmalar olabilir. Virüs bulaşan kişilerin ilk 2 hafta şikayetleri olmaz. Bu virüs tükürük bezleri ve ağız içi lenf dokusunda çoğalır. Daha sonra kana karışan virüs ile birlikte şikayetler başlar. İlk belirtiler sıradan bir üst solunum yolu enfeksiyonu gibidir. Halsizlik, boğaz ağrısı, ateş ve boyun lenf bezlerinde büyümeler gözlenir. Bademcikler büyür, boğaz kızarır. Hastaların % 30'unda bademcik üzerinde yaygın beyaz renkte iltihap gözle görülebilir. % 50 hastada dalak büyümesi, % 20 hastada karaciğer büyümesi muayene ile saptanabilir. Yüz ve dudaklarda ödem görülebilir. 
 
Antibiyotik tedavisi işe yaramıyor
 Bazı hastalarda tüm vücutta döküntü de gelişir. Ateş çok yüksek olur ve sıradan bir boğaz enfeksiyonuna göre uzun sürer. 7-8 gün yüksek ateş devam (39-39,5) edebilir. Hastalık etkeni bir virüs olduğu için antibiyotik tedavisi burada etkisizdir ve kişi antibiyotik kullansa bile ateşin düşmemesi ve boğaz bulguları öpücük hastalığını akla getirir. Bu hastalığın klinik bulguları "Beta" mikrobuna bağlı boğaz enfeksiyonu ile karışabilir. Bu nedenle ayırt etmek için boğaz kültürü alınmalı beta enfeksiyonu bulunamazsa öpücük hastalığı incelemeleri yapılmalıdır. Nadir de olsa böbrek ve kalp yetmezliği, sarılık, artrit (eklem iltihabı), kansızlık, hepatit, menenjit ve dalak yırtılması gibi çok ciddi klinik tablolar oluşabilmektedir. Hastalık ile ilişkili halsizlik durumu aylarca sürebilir.
 
Vakit kaybetmeden doktora başvurulmalı
Hastalığın tanısı tipik klinik bulgular ile konulur. Laboratuvar testlerinde lökosit artışı gözlenir. Bu lökositlerin bir kısmı öpücük hastalığına özgü özel lenfositlerdir (atipik lenfositler). Kesin tanı için kan tahlillerinde bu virüse karşı oluşan antikorlar ölçülebilir. Bu antikor testleri hastalığın daha önceden geçirilmiş olduğunu veya o anda geçirilmekte olduğunu kesin olarak saptayabilir. Ateşli dönemde ateş düşürücü ilaçlar kullanılır. Yatak istirahatişarttır. Özellikle dalak büyümesi olan hastalarda dalağın yırtılma riski olması nedeniyle yatak istirahati çok önemlidir. Dalak hassasiyet kazandığı için spor faaliyetleri esnasında kolayca yırtılabilir. Anti viral ilaçların öpücük hastalığında etkinliği kesin olarak saptanamamıştır.
 
Öpücük hastalığı bulaşıcı bir hastalık olduğu için bu tanı konan çocuklar okuldan en az 15 gün uzak tutulmalıdır. Şüpheli vakalar bardak, çatal bıçak gibi yemek malzemelerini başkaları ile paylaşmamalıdır. Takibinde dalak büyümesi olanlar dalak normale küçülene kadar spor faaliyetlerinden uzak kalmalıdır.



017617dcd90e4b1b98ab27f91c411383

Dünyanın en pratik topuklu ayakkabısı

Moda dünyasının en pratik topuklu ayakkabısı şu sıralar trendler arasında.

Aquazzura


Aquazzura


ASOS



Charlotte


Chloé


Diane Von Furstenberg


Gianvito Rossi


Kate Spade


Lanvin


Lanvin


Marni


Maryam


Miu Miu


Salvatore Ferragamo


Sole Diva


Stuart Weitzman


Valentino


ba3e6002051e4ae4a9b40eeb6313be2b

12 Mayıs 2020 Salı

Kuvvetli şehir Valencia…

Valencia ilginç bir şehir. Neyle karşılaşacağınızın tüyosunu önceden veriyor.



Valencia ilginç bir şehir. Neyle karşılaşacağınızın tüyosunu önceden veriyor.
Sürprizler, şaşkınlıklar ve hayal kırıklıklarını bir arada yaşatıyor. Şehri yeniden yaratan Santiago Calatrava kompleksi ise sanki şehrin ihtişamlı geçmişinin izlerini silmek, gölgede bırakmak için yapılmış. Valencia'ya gidin, eski şehrin büyüsü mü yoksa fütüristik-uzay şehrinin göz alıcı mimari çizgileri mi, hangisinin daha iyi olduğuna siz karar verin.
 
Valencia,Madrid ve Barcelona'dan sonra İspanya'nın üçüncü büyük şehri. Tarihe baktığımızda Romalılar, ardından Vizigotlar, devamında da 714 yılında Kuzey Afrika'dan gelen Mağribiler yerleşiyor kente.
 
Arap dönemi 1238'de sona erdikten sonra Aragon Krallığı'na dahil olmuş Valencia. Uzun bir süre Araplar ve Hıristiyanlar bir arada yaşamış. Şehrin makus talihi V. Şarl dönemiyle tekrar değişmiş. Sonunda Araplar İber Yarımadası'nın diğer kısımlarından olduğu gibi Valencia'dan da ayrılmak zorunda kalmış.
 
Günümüzde Comunidad Valenciana özerk bölgesinin başkenti olan şehrin ilk ismi ise Latince güç, kuvvet anlamına gelen Valentia.
 
Sanat ve bilişim şehri
Şehri ikiye ayıran Turia Nehri'nin güney kıyısında kurulan Ciutat deles Arts i les Ciencies (Sanat ve BilimŞehri) isimli kompleks, tamfütüristikmimari ürünü. Santiago Calatrava dehasını konuşturmuş, Félix Candela ilemimariye apayrı bir yorumgetirmiş.
 
36 hektara yayılan kompleks 5 bölümden oluşuyor. L'Hemisferic'in içinde bir Imax sinemamerkezi ve planetaryum bulunuyor. Bina göz şeklinde yapılmış, yaklaşık olarak 13 bin metrekare genişliğinde.Museu de les Ciencies Principe Felipe ise bilimve teknoloji düşkünleri için adeta bir oyun alanı. Eserlere dokunarak gezmek mümkün.
 
L'Oceanografic büyük bir akvaryum. 42 milyon litre suda 45 bin canlı yaşıyor. Palau de les Arts Reina Sofia (Kraliçe Sofia Sanat Sarayı) sahne ve gösteri sanatları için kullanılıyor.
 
L'Umbracle ise heykellerle süslenmiş büyük bir bahçe. Kraliçe Meydanı, Valencia'nın mutlak gidilmesi gereken yerlerinin başında geliyor. Plaza de la Reina adındaki bu meydanda 1262'de yapımına başlanan ünlü katedral yer alıyor.
 
Binanın yapımı çok uzun sürdüğü için üç kapısı da farklı dönemlere ait. Biri gotik, diğeri romanesk, üçüncüsü ise barok mimari ürünü. Şehri korumak için yapılan kulelerin görkemi etkileyici. 68metre yüksekliğindeki çan kulesi de bunlardan biri.
 
1420 tarihli Miguelete isimli kule şehrin sembollerinden, buradan görünen kent manzarası harika.1238'de zafer takı gibi inşa edilen Torres de Serranos ise gotik mimarinin başarılı örneklerinden biri.
 
Görmeden dönemeyin
La Lonja ise 15. yüzyılın sonlarında inşa edilmiş yine gotik dönemin etkileyici eserlerinden. Geçmişte tüccarlarınmekânı olan La Lonja, günümüzde önemli etkinliklere ve sergilere ev sahipliği yapıyor.
 
Ayrıca UNESCO'nun Dünya Kültür Mirası Listesi'nde. İlk katı çok gösterişli bir şekilde dekore edilen Palau de la Generalitat, hükümet binası olarak kullanılıyor. Basilica de la Virgen de los Desamparados (Terk Edilenlerin Meryem'i) Kilisesi şehrin en eski yapılarından. Museo Nacional de Ceramica, Goya ve El Greco'nun önemli eserlerinin sergilendiği Güzel Sanatlar Müzesi mutlaka ziyaret edilmesi gereken mekânlar arasında yer alıyor. Dünyaca ünlü Lladro porselenleri Valencia yakınlarındaki Tavernes Blanques kasabasında üretiliyor. Buradaki Lladro Müzesi'nde, Lladro Kardeşler'in üretimine başladığı porselenlerin ilk örneklerini de görmek mümkün.
 
Ne yenir?
Valencia'nın yakınlarında yetişen pirinç, kentin temel tatlarını oluşturuyor. Paella (bir çeşit pilav) Valencia'da deniz ürünlerine ilave olarak, salyangoz, tavşan ve tavukla da yapılıyor. Denemek için hemen her İspanyol şehrinde olduğu gibi Mercado Central'e (pazar yeri) uğrayın derim. Unutmadan Valencia'da çok popüler olan horchata de chufa isimli içeceği mutlaka yudumlayın. Yer bademini susam tohumu, arpa ve pirinçle karıştırınca boza ve hindistancevizi karışımı bir içecek ortaya çıkıyor.
 
Haber: Levent Özçelik



dc59598065d546d8808f35bb070b2911

Hamileliğinizi rahat geçirmeniz için ipuçları

Karnınızda bir can büyürken hayatınızda her şeyi derli toplu tutmak her zaman kolay olmayabilir. Hamilelik döneminde kendinize biraz daha özen gösterirseniz bu süreçleri kolaylaştırmanız mümkün.



Karnınızda bir can büyürken hayatınızda her şeyi derli toplu tutmak her zaman kolay olmayabilir. Hamilelik döneminde kendinize biraz daha özen gösterirseniz bu süreçleri kolaylaştırmanız mümkün.
Hamilelik bedensel ve duygusal olarak büyük değişiklikler yaşadığınız bir dönem ama maalesef siz hamileyken de hayat devam ediyor. İşe gitmeniz, yemek pişirmeniz ve ailenizle ilgilenmeniz gerekiyor. En önemlisi de bütün bunları yaparken, kendinizi ve hayatınızı bebeğiniz için hazırlıyorsunuz.
 
Aşağıdaki öneriler, umarız ki stresinizi azaltmaya, zaman ve para tassarufu yapabilmenize ve içinde bulunduğunuz bu özel durumun keyfini çıkarmanıza yardımcı olur.
 
Gece yatmadan önce duş alın
Özellikle sabah erken kalkmanız gerekiyorsa, duşunuzu akşamdan almak size sabah uyuyabileceğiniz 45 dakika kazandırır. Bu şekilde daha fazla dinlenmiş olursunuz. Ayrıca ılık suyla vücudunuzun gevşemesi daha kolay olacağından uykuya daha rahat dalabilirsiniz.
 
Egzersiz yapın
Düzenli olarak yapacağınız hafif, sizi yormayan egzersizler hem enerjinizi artıracak, hem de sizin ve bebeğinizin sağlığını çok olumlu yönde etkileyecek. Egzersiz sayesinde esneyen ve güçlenen kaslarınız, daha rahat bir doğum için de size ekstra fayda sağlayacak.
 

 
Patronunuzla iyi iletişim kurun
Müdürünüz ya da patronunuzla iyi bir iletişim kurmaya çalışın. Hamileliğiniz ilerledikçe iş veriminiz de ister istemez azalacaktır. Günlük olarak onunla konuşmak, sizi ve içinde bulunduğunuz durumu daha iyi anlamasına yardımcı olabilir.
 
Öğle tatillerinde uyumaya çalışın
Eğer iş yeriniz müsaitse, sessiz bir köşe bulup, öğle yemeklerinde yarım saat uyumanız, günü daha kolayca bitirmenize yardımcı olur.
 
Kendinize bakın
Manikür - pedikür yaptırın. Yüz bakımına gidin. Küvetinizi güzel kokulu köpüklü suyla doldurup, içinde rahatlayın. Her duştan sonra, karnınıza badem ya da avakado yağı gibi doğal yağlarla hafifçe masaj yapın. Hatta masajı eşinize yaptırın. Hamileliğinizde kendinize özen göstermek, her zaman olduğundan daha önemlidir. İhtiyaçlarınızı gözetin ve bunları karşılaşamak için gerekirse yardım alın.
 

 
Bebek odası için etrafınızdan destek alın
Eğer bebek odasına karar veremiyorsanız, arkadaşlarınızı evinizde toplayıp, güzel bir yemek eşliğinde bebek odası hakkında fikirlerini alıp, alışveriş için size yardımcı olmalarını isteyebilirsiniz.
 
Hamilelik kıyafetlerini ödünç alın
Kısa bir süre giyebileceğiniz kıyafetlere para harcamanıza gerek yok. Varsa kız kardeşinizden ya da arkadaşlarınızdan hamilelik kıyafetlerini ödünç alabilirsiniz.
 
Duygularınızı bastırmayın
Hamilelik duyguların yoğunlaştığı bir dönem. Bu nedenle duygularınızı açığa vurmaktan çekinmeyin. Ağlamak istiyorsanız, ağlayıp tahatlayın. Bağırmak istiyorsanız, bağırın.
 



fcc7eb056b57431fb6ac97cf8d3a7ac0

11 Mayıs 2020 Pazartesi

Moschino 2018 Sonbahar/Kış

Moschino 2018 Milano Moda Haftası'nda 60'ların stil ikonu Jackie Kennedy'yi anımsatan bir koleksiyonla podyuma çıktı.

















































b41ced9899a84b44aeff1415eb16bc06